Maraş tarhanası yapımından yaylada akşam yemeğine…
Şehirdeki ikinci günümüzde kentin sivil mimarisinden örnekleri gördükten sonra tarhana yapımını izliyor, ardından mikroklima özelliğiyle de bilinen Başkonuş Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz.
İkinci gün sabah kahvaltımız Ali Çuhadar’ın Küçük Ev’inde. Keçi tereyağı, kaymak, bal, peynir çeşitleri (Akalp Peynı·rcı·lı·k), çökelekli börek, ı·rişkitli yumurta, Maraş çöreği, soğanlı menemenden oluşan kahvaltı, ciğer kebabı ile sona eriyor. Akalp Doğal Süt Ürünleri Şirket Müdürü İbrahim Aksüyek bize ürünleri hakkında bilgi veriyor. Yeni üretmeye başladıkları probiyotik peynir ilgimizi çekiyor.
Şehir turumuz, bu kez tarihi Maraş konakları ile başlıyor. Kültür Evi, Şıh Camii derken Bahtiyar Yokuşu’ndaki Dulkadiroğlu Belediyesi’nin “kültür yolu” çalışmalarını geziyoruz. Bu bağlamda birçok ev restore edilmiş, bu binalar, Maraş’ın deli poyrazını evin içine yönlendiren zikzaklı cumbaları, basık kemerli ve enikli kapıları, giyotin pencereleri ile kentin sivil mimarisinden izler taşıyorlar.
Gezimiz bu kez çok güzel bir taş binayla devam ediyor. Kara Lise adı ile anılan eski Kahramanmaraş Lisesi 1863 yılında Protestan Okulu olarak açılmış ve daha sonralar 1933 yılında ise şehirdeki ilk eğitim kurumu olarak hizmet vermiş. Bugün, Yedi Güzel Adam Edebiyat Müzesi. Burada âşık atışması dinleyip Olgunlaşma Enstitüsü’nün sim sırma, Maraş filesi, bakır mangal sergisini geziyoruz.
Tarhana yapımı
Hava dönmeye başlıyor, çıkan kuvvetli rüzgâra direnmeye çalışıyor, yağmur başlarken Haşiroğlu Tarhana’ya giriyoruz. Fabrika sahibi Samet Çiftarslan, Genel Müdür Berat Saygıner. Burada tarhana yapımı gösterilip tarhana çorbası ikram edilecek.
Taş değirmende ezdikleri buğdayları masere kazanında pilav gibi pişirdikten sonra soğumasını bekleyip dinlendiriyorlarmış. Ekşimsi yoğurt ve Maraş kekiği kattıktan sonra yoğrulan tarhana aşını, çiğ denilen hasırlar üzerine sıvayarak kurumaya bırakıyorlarmış.
Mikroklimada
Tarhana yapımını gördükten sonra Başkonuş Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz. Onikişubat ile Andırın ilçeleri sınırlarında yer alan Başkonuş Yaylası şehirden bir saat uzakta, bin 300 metrelerde… Yolculuk, sanki Karadeniz coğrafyasındaymış gibi manzaralarla sürüyor. Sır Barajı’na yukarıdan baktığımız noktadaki coğrafya bana Datça Körfezi’ni izlediğimiz yeri anımsatıyor.
Yaylanın geniş bir bölümü Serhan Erdoğanyılmaz ve ailesi tarafından işletiliyor. İnce ince tozan kar eşliğinde kısa bir trekking yapıyoruz. Bir mikroklima, oksijen kaynağı burası. Yakındaki bir tepeye tırmanıldığında açık havalarda ta İskenderun Körfezi’ne hatta Kıbrıs’a kadar görülebildiği söyleniyor. Serhan Bey, Başkonuş Yaylası işletmesinin birinci önceliğinin doğanın ev sahibi olan hayvanlara ve ormana sahip çıkmak olduğunu söylüyor.
Kısa gezimiz sonunda yakılan kocaman ateşin yanına toplandığımızda tirşik çorbasının (Andırın doktoru) yapılışı bir workshop’ta anlatılıyor. Tirşik, çok zehirli yaban pancarı ya da yılan otu da denilen bir bitki. Ele bile değmemesi gerekiyor, bilenler topluyor yine bilenler, özel işlemlerden geçirerek zehrini alıp pişiriyor, ortaya her derde deva bir çorba çıkıyor.
Yemek öncesi Kahramanmaraş’a özgü bir şerbet olan ravanda ikram ediliyor. Yapımında üzüm salkımlarından ayrılan hetifler yaş ve ekşimtırak taneler seçilerek telis çuvala konulup çuval hamak gibi asılıyor, sızan sular leğende biriktirilip güneşte kıvamlaştırılmak üzere bekletiliyormuş. Gerçekten çok lezzetli, neden dondurması da yapılmıyor diye merak ediyorum…
El lezzeti diye bir şey vardır
Akşam yemeğinde Serhan Bey’in annesi Süreyya Erdoğanyılmaz tarafından hazırlanmış yöresel Maraş Yemekleri var: Toyga çorbası, havuç dolması, mimbar, pancar sarması, etli kuru dolma, el açması ıspanaklı börek, kabak kabuğu kavurması, helise, Maraş havuçlu pilavı (acem pilavı), havuç ekşilemesi; tatlılar çullama, kırma kavurması yöresel samsa, cevizli- fıstıklı sucuk, bastık kavurması…
Süreyya Hanım hepsini elleriyle hazırlamış. Profesyonel bir aşçı değil, ama değme ustaya taş çıkartacak bir el lezzeti var… Bütün yemekleri beğenip çok severek tadıyoruz…